mustafa@mtopaloglu.com
www.mtopaloglu.com
Teknolojik gelişmeler ve modernleşme, taciz olaylarını körüklediği gibi erkeleri de taciz edilir konuma soktu.
Almanya’da Federal Ayrımcılıkla Mücadele Kurumu'nun yaptırdığı araştırmada erkeklerin iş yerlerinde kadınlardan çok cinsel tacize uğradıkları ortaya çıktı.
1002 kadın ve erkek üzerinde yapılan araştırmada erkeklerin yüzde 56'sı ve kadınların da yüzde 49'u iş yerinde cinsel tacize uğradıkları açıklandı.
İnsanın en değerli hazinesi olan aklın şu ilginç özelliklerini biliyor musunuz?
Derleme
Şeytan, var gücüyle insanları Allah’ın yolundan saptırabilmek ve kendi yoluna sokabilmek için olağan üstü gayretler gösterir
Şeytanın kullandığı “sinsi taktikleri” önceden öğrenme imkânı bulanlar, onun tuzağına düşmezler.
Şeytanın sinsiliğinin farkında olmayan bir insan, onun telkinlerini kendi kafasından geçen düşünceler zanneder.
Dahası, bu fikirlerin doğruluğuna insanları inandırır, bu sayede birçok insanı tamamen kontrolü altına alır.
Hayatımız boyunca peşimizi bırakmayan, zaaflarımızdan ve boşluklarımızdan yararlanmak isteyen “şeytanın gizli taktiklerini” aşağıda sıralayacağız.
Şimdi Şeytanı kızdırmaya, hatta çıldırtmaya var mısınız?..
Bize Ait Bir Film
BİR ANNENİN FERYADI
Mustafa K.TOPALOĞLU
(Araştırmacı-Eğitimci)
“Elif film” hakkında ilkyazımı, 7 Eylül 1972 yılında “Milli gazetede” yazmıştım.
Yıllardan sonra tekrar aynı şirketin çektiği, “Bir Annenin” Feryadı” isimli sinema filmi hakkında yazı yazma ihtiyacı duydum.
Çünkü bize ait, bizim filmleri çekmek için taşın altına elini koyan yürekli insanların oluşturduğu bu girişim hakkında bir şeyler yazmak boynumuzun borcudur.
Bu girişimcilerin başında da değerli “Ali Osman Emirosmanoğlu” bey geliyor.
Hiçbir yatırımcının cesaret edemediği bir alana “Ali Osman” bey, kolları sıvayarak “Birleşen Yollar” Filmi ile ilk girişimde bulundu.
O günden bu güne dek pek çok filimler, belgeseller ve çizgi filimler çekerek varlığını koruya gelmiştir.
“Ali Osman Emirosmanolu” bey, bize ait bizim sinema ile ilgili önemli hizmetleri ve projeleri olan bir şahsiyettir.
Yeni sinemacılar bunu bilmesi ve tanıması lazım.
Dünya çok hızlı bir şekilde yol almış gidiyor.
Eskiden 100 sene de bir olan değişiklikler, şimdi 2 senede 3 sene de bir oluyor.
Öylesine hızlı öylesine büyük ”değişimler ve dönüşünler” oluyor ki birine alışmadan öteki devreye giriyor.
Yeniliklerden, bilişimden ve teknolojik gelişmelerden adeta başımız döndü.
Freni patlamış bir kamyonun arkasına takıldık gidiyoruz.
Kimileri buna “küçük kıyamet alametleri” diyor, kimileri de ”büyük kıyamet alametleri” diyor.
Teknolojinin, rahatın ve konforun her çeşidini sınırsızca yaşıyoruz.
Bir tarafta ”felaket tellallığı” yapanlar, diğer tarafta “haline şükredenler…”
Günümüzde, “Sevaplarla-günahlar” birbirine karışmış durumda.
Herkes yaptıklarını haklı görebilmek için kendine göre bir kılıf uyduruyor.
İnsanların “karakteristik kimliği” değişmiş durumda.
Kim haklı, kim haksız belli değil?..
Dünya bir taraftan “iklim değişiklikleriyle” kabuk değiştirirken bir taraftan da “savaşlarla sarsılıyor.”
Dostluğun yerini düşmanlıklar, çiçeklerin ve güzelliklerin yerini bombalar ve katliamlar almış.
Kimsenin kimseye “eyvallahı” yok.
Varsa yoksa “güç mücadelesi.”
Varsa yoksa “refah ve saltanat mücadelesi...”
• Kadın dediğin önce hatun, ondan sonra kadın olmalı.
• Kadın dediğin kocasına sadık, çocuklarına bağlı ve evine hâkim olmalı.
• Marifetlerini sadece seni elde ederken değil, seni elde tutarken de göstermeli.
• Kadın dediğin, sana yüreğiyle güvenmeli ve, inançlarıyla sarılmalı.
• Güzel giyinmeli ama hayatı giyim kuşam üstüne kurmamalı.
• Kadın dediğin haddini, seviyesini ve kadınlığını bilmeli
• Kadın dediğin ayıp nedir bilmeli ve haya duygusunu önemsemeli.
• Kadın dediğin aile terbiyesi, karakteri ve kişiliği olmalı
• Erkeğini evden soğutmamalı, bilakis erken eve getirtmesini bilmeli.
• Kendi ailesine davrandığı gibi senin ailene da aynı davranmalı.
Erkek dediğin, adam gibi adam olmalı.
Güvenir bir kişiliğe sahip olmalı ve sözünün eri olmalı.
Merhametli ve adaletli olmalı.
İlgi gördüğünde ilgiyi, sevgi gördüğünde sevgi göstermesini bilmeli.
Sevdi mi adam gibi sevmeli.
Fiziğe dayalı cesaret değil, yüreğe dayalı cesareti olmalı.
Cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışıp kalmamalı.
Sabretmesini bilmeli ve her şeye öfkelenmemeli.
Ana-babaya hürmet etmeyi, yaşayarak göstermeli.
Hiç kimsenin aklıyla ve duygularıyla oynamamalı.
Yalancılık,” kişilik, kimlik ve ahlaki yönden” yanlış bir davranış biçimi olarak kabul ediliyor.
Bilimsel araştırmalara göre, yalana neden olan etkenler beş ana maddede toplanmaktadır.
Bunlar:
1- Aşağılık duygusu,
2- Suçluluk duygusu,
3- Saldırganlık duygusu,
4- Kıskançlık duygusu,
5- Toplumda yaygın hale gelmesi.
Hangi nedenlerle olursa olsun, bütün yalanların temelinde “çıkarların kaybedilme korkusu” yatmaktadır.
Uzun zamandır film eleştirmenliği yapmıyorum.
Oysa yazı hayatıma film eleştirmenliğiyle başlamıştım.
Daha sonra şartlar beni, “evlilik-aile ve karı-koca ilişkilerine” yöneltti.
Epey zamandır da, bir filmi baştan sona oturup izleme imkânım olmadı.
Ancak,
“Kalandar soğuğu filmi,” beni derinden etkiledi.
Bir Karadenizli olmam, eski bir sinema eleştirmeni olmam hasebiyle,
duygularımı ve düşüncelerimi yazıya dökme ihtiyacı duydum.
@@@@@@@@@@@
Her şeyden önce ”kalandar soğuğu” çok etkileyici ve gerçekçi bir film.
Çocukluğumda yaşadıklarımın çoğunu aynısıyla filimde gördüm.
Kendisi de Karadenizli olan,
Yönetmen Mustafa Kara, memleketimin çilesini,
Zorluğunu, hayat şartlarının acımasızlığını aynen yansıtmaya çalışmış.
“Umutla-umutsuzluk” arasında, hayata tutunmaya çalışan
bir ailenin dramını abartısız bir şekilde sinemaya yansıtmış.
Güney doğuda hayat zorluklarından dem vuranlar,
Gelsinler, Doğu Karadeniz’in köylerindeki hayat şartlarını görsünler.
Kim eziyet çekiyormuş, kim sefalet için imiş görsünler.
Filimde yaşananlar hayatın yalnız bir kesidi.
O acımasız hayatı bir sinema filminde değil, uzun bir dizide ancak verilebilir…