Mustafa K.TOPALOĞLU
Araştırmacı-Eğitimci
Asrın felaketi olarak adlandırılan on bir ildeki depremin "ruhsal izleri," kolay kolay hafızalardan silinmeyecek gibi görünüyor.
Binlerce insan öldü, binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan da evsiz barksız kaldı...
Bunlar gerçekten çok acı durumlar ama, nihayetinde "geçici" felaketlerdir.
Belli bir zaman sonra, ölenler unutulacak, yaralananlar iyileşecek, evsiz-barksız kalanlar da yeniden ev sahibi olacaklar.
Önemli olan hayatları devam eden insanların, özellikle çocukların "ruhsal durumları ve travmaları” dır.
***** 0 *****
İNSANIN EN ÖNEMLİ İHTİYACI !..
Mustafa K.TOPALOĞLU
Araştırmacı-Eğitimci
insanların ihtiyaçları sınırsızdır.
En çok arzu ettiği giderdikten sonra başka bir şeyi yaptıktan sonra koyulur.
İnsanoğlu, Dünyaya geldiği andan itibaren bir “arayış” içerisindedir.
Bu arayış, çoğu zaman “maddi eksiklikler” için geçerli, bazısı için de “hakikat arayışı” olabilir.
Çünkü evrende yegâne “sorumluluk sahibi insandır .”
Bu sorumluluk duygusu, insandan uzaklaşmanın bir gereğidir.
İNSANIN EN ÖNEMLİ İHTİYACI !..
Mustafa K.TOPALOĞLU
Araştırmacı-Eğitimci
İnsanın ihtiyaçları sınırsızdır.
En çok istediği ihtiyacını giderdikten sonra başka bir ihtiyacını aramaya koyulur.
İnsanoğlu, Dünyaya geldiği andan itibaren bir “arayış” içerisindedir.
Bu arayış, çoğu zaman “maddi rahatlıklar” için olurken, bazıları için de “hakikat arayışı” olabiliyor.
Çünkü evrende yegâne “sorumluluk sahibi insandır.”
Bu sorumluluk duygusu, insan olmanın bir gereğidir.
***** 0 *****
İnsanın “fiziksel ihtiyaçları,” ne kadar yerine getirilirse getirilsin, “ruhun ihtiyaçlarını” hiçbir şekilde karşılamıyor.
Çünkü ruhun ihtiyaçları “derin ve gizemlidir.”
Kalbin,
ruhun,
düşüncenin,
duyguların,
insan psikolojisindeki etkisi, ancak “maneviyatla” karşılanabilir.
***** 0 *****
İnsanın beden yapısı itibariyle maddî şeylere karşı büyük bir “zaafı” vardır.
İnsanoğlu bu ihtiyaçlarını yerine getirebilmesi için büyük çabalar sarf eder.
Vücudun “fiziksel” ihtiyaçları için bu mücadeleyi verirken “ruhsal” ihtiyaçlarının giderilmemesi sonucunda da “bunalımlara” düşebiliyor.
“Gerçek ve kalıcı” ihtiyacını belirleyemediğinden dolayı da “huzuru” yakalayamıyor.
***** 0 ****
Beden gibi bir madde,
ruh gibi bir mana taşıyan insanın yüceliği,
“kutsal değerlereinanmasıyla” ancak yerine gelir.
Çünkü “inanmak,” insan için beslenme,hava su gibi bir ihtiyaçtır.
Bu ihtiyaç sayesinde “huzur bulmakta” ve yaşadığının farkına varabilmektedir.
***** 0 *****
Çağımızın insanı varlığının derinliklerinde yatan “çatışmalar ve çelişkiler” nedeniyle devamlı “huzursuzluk” İçindedir.
Bu çatışmalardan kurtulabilmesi ve huzura erişebilmesi için “arayış ve çaba” içinde olması gerekiyor.
Bazısı ailesinin, aldığı eğitimin ve çevresinin etkisiyle bunu bulabiliyor, bazıları da çeşitli “acı olayların” etkisi sonucunda ancak farkına varabiliyor.
Tabi hiç farkında olmayanlar da vardır…
***** 0 *****
Günümüz insanı teknolojiyi ve konforu rahatlıkla yaşarken “iç huzuru” bir türlü elde edemiyor.
Hep bedensel ihtiyaçlarının peşinde koşuşmaktan, “ruhunun mutluluğunu” bir türlü yakalayamıyor.
***** 0 *****
Sonuç itibariyle yapılması gereken, “madde ile mana arasında” bir “denge kurabilmektir.”
Bu dengeyi kurabilen hem dünyada, hem de öteki âlemde kurtuluşa ermiş ve de “huzuru” yakalamış olur.
www.mtopaloglu.com
“DEİZİM” ve “DEİSTLİK” de NEYİN NESİ?..
Mustafa K.TOPALOĞLU
Araştırmacı-Eğitimci
Yaşadığımız bu çağda, “dinî-ilmi-aklî ve ruhî tatmin” noktasında çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır
Küçük şeylerden mutlu olmak,
Kanaatkâr olmak,
Sabırlı olmak,
Duygudaşlık yapmak,
Merhametli olmak gibi “insani erdemler” neredeyse yok sayılmaktadır.
Aynı şekilde günümüzde insanlar, dini değerlerin insan hayatını yönlendirmesi gibi konularda aşılması güç sorunlarla karşı karşıyadır.
Bu sorunlar genç nesilde daha bariz bir şekilde kendini göstermektedir.
“Yalancılık,” Dünya kurulduğundan bu yana var olan bir olgudur.
Yalan binlerce yıldır edebiyatın, felsefenin, psikolojinin ve popüler kültürün ilgi alanı olageldi.
“Algı dediğimiz kavram,” duyu organlarının uyarılmaları sonucunda meydana gelen sinyallerin yönlendirilmesi sayesinde oluşuyor.
Çağımızda bu durum öylesine yaygın hale geldi ki doğrularla yalanlar adeta iç içe girmiş.
Kim yalan söylüyor, kim doğru söylüyor ayırt edilemez hale geldi.
Günümüzde “yalan ve algılar,” televizyonlarda, internette ve sosyal medyada tüm hızıyla etkilerini gösteriyor.
Karamsar ve saldırganlıkla ilgili pek çok “kişilik tiplemeleri” var.
Ülkemizde yaygın hale gelen iki tipleme daha fazla öne çıkıyor.
Bunlardan birincisi, “ruhsal yönden rahatsızlığı” olanlar.
İkincisi, “siyasal yönden rahatsızlığı” olanlar.
Her iki tiplemelerin “saldırganlıkları ve karamsarlıkları” çok ileri boyuttadır.
“Siyasal yönden saplantıları” olanlar üzerindebiraz duralım.
Yapılan araştırmalara göre, ilk yıllar evliliğin geleceği üzerinde belirleyici olacak kritik durumlardır. Günümüz insanının beklentileri, birbirlerini kabullenmeleri, gerçek kişiliklerinin ortaya çıkmasıyla yavaştan yavaştan tartışmalar başlar. Eğer evlilik hazırlıklarının alt yapıları sağlamsa sorunlar birden ortaya çıkmaz. Hazırlıksız bir evlik yapıldıysa, ilk günlerden sorunlar baş göstermeye başlar. Hatta boşanma bile olabilir. En önemlisi kadın açısından romantizm, erkek açısından cinsel doyum yoksa durum çok daha vahim bir hal alır. Bu açıdan evliliğin ilk yılı sınav yılıdır diyebiliriz.
Evlenme zamanı gelen pek çok genç, ekonomik imkânsızlıklarını bahane ederek:
“Bu hayat pahalılığında nasıl evleneyim?” gerekçesini ortaya koyar.
Diğer bir gerekçe de çevresinde ve toplumdaki “geçimsiz evlilikleri ve boşanmaları” öne sürerek:
“Evlenip onlar gibi olacağıma hiç evlenmeyeyim daha iyi” diyenlere çok rastlıyoruz.
Elbette bu gerekçelerin haklılık payları vardır, ancak işin aslı geçekten öylemi?
İnsanoğlunun atası Hz. Âdem yaratılmadan önce; dağların, ormanların, tepelerin, nehirlerin, cinlerin ve meleklerin yaratıldığını Kuran-ı Kerim bizlere bildiriyor.
Nitekim bakara suresinin 30. ayetinde Allah-u Teâlâ meleklere hitaben: "Ben yerde bir halife yaratacağım!" dedi.
Melekler de: "Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın? Hâlbuki biz, hamd ederek seni tespih ve takdis ediyoruz." dediler.
Allah(cc) da: "Sizin bilmediğinizi ben biliyorum!" buyurarak İnsana ait çok önemli bir özelliğe işaret ediyor.
“Yeryüzünde kan döken ve fesat çıkaran” ifadesi insanın fıtratında var olan diğer duygular gibi ”kan dökme ve saldırganlık İçgüdüsü” dür.
“Kurban kesmek,” dini bir vecibe olmasının yanında “insan psikolojisi” açısından ele alındığında “bilinçaltında var olan saldıranlık içgüdüsünü” kontrol altına alma açısından da bir rahatlama şeklidir.